23 Şubat 2011 Çarşamba

Kurtarıcı Çınar Maceraları -2

Çınar'ın kurtarma araçlarına olan ilgisini ve sevgisini şurada anlatmıştım... Bu ilgisi ve sevgisi tam gaz devam ediyor!

Tabii ilgisinin ve sevgisinin bir uzantısı olarak evimiz de irili ufaklı kurtarma araçlarıyla doldu...

Konuşmalarımız da:

Ç: Pooolil alabaçııııı!!!! Ihışları naniyooo, nani yapiyoooo!!! Naaaaaaniiii naaaaaniiiiiii!!!! Ben polil alabaçını tüüceeeem, ben buna (bizim arabamızı kastediyor) binmiiiceeeem, aç kapıyı anne (inecekmiş!).






Ç: Ben geeçek ittayeye binceeem!
B: Onlar gerçek yangına gidiyorlar ama, sen nasıl söndüreceksin yangını?
Ç: Beeeeen, bi tu pışkıtcaaam, naaani yapıcam, yaagını töndüücem!!! (üç aşağı, beş yukarı bu şekilde oluyor zaten...)








Ç: (yoldan geçen ambulansı görüp) Ben bu ambulançı tüüüceeeeem!
B: Ama o ambulans hastaneye hasta götürüyor Çınar'cım, şimdi süremeyiz o yüzden.
Ç: Beeeeen, bu ambulançın içindeki hattayı yola bi atcaaaam! Amaaaa, hattayı yola ataaçaaam, alabalay hattayı ecebiliiiiy...
B: Tatlım, ama sen hastayı yola atarsan senin ambulanı sürmene hiç izin vermezler. Ambulans şoförlerinin görevi hastaları hastaneye götürmektir.
Ç: Ben hattaya aaauuuwwwwww yapcaaaam... (doğru yolu bulur)


Tabii, bazen kafası iş makineleri sevgisiyle karışmıyor da değil:

Ç: Bu tepçeeee, ambulança hatta boçaltıyoooo!!!! (Kamyon kum taşır-kepçe kamyona kum boşaltır; kepçe ve ambulansla aynı anda oynuyor ve ambulans da hasta taşıyorsa... Aristo'm benim!)







21 Şubat 2011 Pazartesi

Aşkların En Güzeli

Başlık, aslında anneme ait bir tamlama. Tabii ki Çınar için bulduklarından! Ona göre Çınar, aşkların en güzeli... bana ve babasına göre de öyle. Torun sahibi olmak için daha epeyce bir süre bekleyeceğim, o yüzden torun kısmını geçiyorum; ama, neden çocuk sahibi olmak harika bir şey, neden bir çocuk aşkların en güzeli olabilir, onu yazabilirim (en azından, aklıma gelen kısmını):

* Çünkü, çocuk sahibi olunca var olan/olabilecek herhangi bir şeyi ne kadar çok sevebileceğinizi öğrenirsiniz. Hayatınızın aşkına, annenize, kardeşinize duyduğunuz sevgiyi geçin lütfen. Onlar da kıyaslanmayacak duygular; ama çocuğunuz size, kalbinizin sınırını öğretir! Sevginizin şiddetini öğretir...

* Çünkü, "evlat sahibi olunca anlarsın" ne demek, gerçekten anlarsınız!

* Çünkü, size sarılıp da başını boynunuza soktuğunda duyduğunuz sıcaklık, koku eşsizdir. O duyguyu, başka hiç kimseyle yaşayamazsınız. İçinizi başka pek az şey böyle kaynatabilir...

* Çünkü, yeniden çocuk kitapları okuyabilir, çocuk şarkıları dinleyebilir, oyuncaklarla oynayabilirsiniz!

* Çünkü, sürekli şaşırabilirsiniz. Hayatınız sürprizlerle dolar. "Ne zaman bunları yapacak kadar büyüdü?" hayatınızın mottosu olabilir.


* Çünkü bir gün, hem de daha o kadar da büyümediğini düşünürken, bir arkadaşını özlediğini, onu görünce heyecanlandığını, şaşırdığını ve onu görmekten duyduğu müthiş mutluluğu fark edebilirsiniz! Sevinçten, şaşkınlıktan ağlarsınız.

* Çünkü, gerçekten sabretmenin, dayanmanın ne demek olduğunu öğrenir, çok ama çok güçlü olursunuz. Uykunuzun 10 kere bölündüğü bir gecenin sabahının köründe bile, bir gülümsemeyle gecenin karanlığının nasıl dağıldığına şaşar kalırsınız!

* Çünkü, daha önce yapamadığınız biçimde empati kurabilirsiniz. Çocuğunuza gösterdiğiniz özeni, diğer insanlarla ilişkilerinizde de gösterdiğinizde, herşeyin nasıl da kolayca yoluna girdiğini fark edersiniz. Yaşamınız güzelleşir.

* Çünkü, daha tahammüllü olursunuz. Gördüğünüz pek çok kişiye "o da birinin yavrusu/o da bir anne" olarak bakabilir, daha az sinirlenebilirsiniz.

* Ve çünkü, bir çocukla birlikte yeniden büyürsünüz. Büyümek isterseniz. Önce küçülür bebek olursunuz; dünyaya onun gözünden bakmaya çalışırsınız. Alışınca bu yeni duruma, onunla birlikte büyürsünüz. Kendinizi yeniden keşfedebilirsiniz. Bir çocuğun gözünden dünyaya bakmayı öğrenince, yeniden çocuk olabilirsiniz.

Vuslat

Geçenlerde oğlumun kankası Aiace'den (*) bahsetmiştim, hatırlarsanız... Ne yazık ki Aiace, 14 Şubat'ta okkula başlayamadı. Doktorlar biraz daha dinlenmesini istemişler. Miş Aaalem "önümüzdeki pazartesi gelecek muhtemelen" demişti; ama ben, Çınar için yeni bir hayal kırıklığı olmasın diye ona söylememiştim.

İyi ki de söylememişim!

Bu sabah okula gittiğimizde, Çınar bahçede oynarken, geldiğimizi haber vermek için resepsiyona girdim. Kimse yoktu, ben de beklemeye başladım. Bir yandan da garip geldi ama, herhalde bizi görüp Miş Aaalem'e haber vermeye gittiler, diye düşündüm. Çınar, halinden memnun, bahçede oynamaya devam etti...

Biraz sonra Hilal Hanım, kucağında Aiace ile, şen şakrak resepsiyona geldi! Görünce birden inanamadım, sonra basıvermişim çığlığı "Aiace" diye. Hemen Çınar'a dönüp "Çınar bak kim burada?" dedim.

Ve Çınar önce bana, sonra Aiace'ye baktı... ve dondu kaldı! Gözleri kocaman kocaman açıldı, Japon çizgi filmlerindeki çocuklara benzedi. Suratı dondu, dünya durdu o an, zaman durdu...

Sonra deli gibi "Aiace, Aiace" diye bağırmaya, olduğu yerde zıplamaya başladı! Her zaman olduğu gibi, önce sarılmak yerine, bahçede çılgınca koşarak bir tur attı. Sonra geri gelip "ben Aiace'ye aaauuwwww yapcaaaaaam" diye merdivenleri apar topar çıktı!

Ve vuslat!

Aiace ile birbirlerine deli gibi bağırarak sarıldılar, ve o kadar şiddetli bir kucaklaşmaydı ki, ikisi birden yere yuvarlandılar :)))

Hayır, ne fotoğraf çektim, ne videoya aldım. Ben bu sefer, o anı doya doya yaşadım, izledim. Oğlumun büyümesini izledim, bir arkadaşı olmasını, o arkadaşına verdiği değeri izledim. İçime kaydettim, hem beynime hem kalbime.

Ama siz, nasıldı acaba diye merak ederseniz, şöyle bir şeye benziyorlardı işte :)



18 Şubat 2011 Cuma

Girişimci ve Yetenekli Anneler

Hiç müteşebbis bir insan olmadım. Bunun nedenin, memur bir ailenin çocuğu olmama bağlasam da, bence asıl neden yeteneksiz oluşumdur. Gerçekten, bilinen hiçbir ayırt edici meziyeti olmayan biriyim ben. Bırakın el işini, güzel yemek yapabildiğim bile söylenemez. Resmim fena değildir; bir de çok güzel makyaj yaparım. Sayılır mı ki? :)

Ama, anne arkadaşlarım çoğaldıkça, tek meziyetleri annelik olmayan, yetenekli ve yeteneklerini girişimcilikle ödüllendirmiş bir çok kişi tanıdım. İşte onlardan bazıları:


Yasemin, kendisi kadar tatlı ve güzel pastalar, kekler ve kurabiyeler yapabilen bir insan! Türkiye'nin her yerine, Antalya'dan muhteşem tatlılar gönderebiliyor. Çınar yapraklı ve "bavuu"lu kurabiyeleri sayesinde, Çınar'ın kurabiye tutkusunun başmimarıdır kendisi... O leziz tatlara ulaşmak için bir TIK.


Hülya'ya biz aramızda "sling kraliçesi" diyoruz! Anneler ve bebekler için hem kullanışlı hem de orjinal ürünleri bulma konusunda bence rakibi yok! Slinglere yetişemedim ben (ikinciye?); ama, organik bebek şampuanı ve vücut losyonuna oğlum da ben de bayıldık. Çınar, uyku arkadaşıyla mışıl mışıl uyudu... Şimdi gözüm, yeni gelen bebek mama setlerinde. Biz nasıl ulaşırız, derseniz, bir TIK da buraya.


(Güncel) Çınar'a "yemek yediren" kaşık-çatal-bıçak setimiz :)


Nehir, hem bebekler hem de anneler için orjinal ve türünün tek örneği tshirtler hazırlıyor. Bebekler için olanları, organik pamuktan seçiyor. Çiınar için de, o zamanların sloganı olan "aggın ödet"li body hazırlamıştı! Bizim için çok değerli bir anı oldu. Siz de çocuğunuza, kendinize ya da sevdiklerinize özel bir hediye vermek isterseniz, bir TIK.




Tatlı anne Hilal'in hobilerinden biri çocukları sevindirmek! Ve de, sevindirirken eğitmek! El yapımı oyuncaklar yapıyor Hilal. Ama, hiçbiri sıradan değil: keçeden ve polardan otoyol projeleri, yüzün ya da vücudun bölümlerini öğretmek için yap-boz bebekler, giydirme bebekleri (hem de çok uluslu), mutfak setleri, parmak kuklalar... Arabalarla oynamaya bayılan oğlum otoyol projesiyle harika vakit geçiriyor. Hilal'in son projesi bir takvim, hem de ne takvim! Henüz dükkanda yok; ama, diğer oyuncaklara bir göz atmak isterseniz, TIKlayın!




Blogundan izleyip de "allahım, ne yetenekli kadın!" dediğim annelerden Gamze. Oğlu için hazırladıklarını her gördüğümde, kendimden geçmekle birlikte, utanıyordum da... Neyse ki Gamze, biz yeteneksiz annelere acıdı ve el emeklerini sergilediği bir pasaj açtı. Pasajda favorim nefis mutfak önlükleri: anne-çocuk bir örnek! (Hoş, daha ne ilginç şeyler var..) Biz dün akşam önlüklerimizi ve şapkalarımızı takıp Çınar'la portakallı kek yaptık. Kesinlikle daha öncekilerden daha lezzetli oldu :) Çınar da aksesuarlarını öyle çok sevdi ki, başından şapkayı, üstünden de önlüğü çıkarmak için epey dil dökmem gerekti. Siz de çocuğunuzla yemek yaparken çok eğlenmek isterseniz, TIKlayın.





Hani en başta, "resmim fena değildir" dedim ya, bunu derken kesinlikle Kübra ile boy ölçüşmeye çalışmıyordum! O da, boyaları konuşturan annelerden. Çocuk odaları için, masal tadında tablolar yapıyor. Çınar'ın odasının duvarları gözüme çok boş görünüyor bu ara, her an kendisinin kapısını çalabilirim! Siz de çocuğunuzun, ya da başka bir çocuğun odasını şenlendirmek isterseniz, bir TIK yapıverin.


Mine çocuklara değil, annelere çalışıyor. Eh, birileri de yalnızca bizi düşünsün, değil mi? Çok şık takılar tasarlıyor, gözlere şenlik! Siz de şıkır şıkır dolaşmak isterseniz, buraya bir TIK.

Herkese keyifli alışverişler!!!

15 Şubat 2011 Salı

İtirafname

Yeliz demiş ki, hadi itiraf et!

Bir süre edemedim, düşünemedim bile. O kadar "iyi anne olmaya çalışmaya" odaklıyım ki, itiraf edecek bir şeylerim olduğunu kendime itiraf etmem gerekti önce! (Hmm, başladım mı ne?)

* Öncelikle, çok çabuk sinirlenirim ben. Birden parlarım. Hadi herkese karşı böyleyim de, Çınar'a karşı böyle olmak canımı sıkmıyor değil. Kendimi eğitmeye çalışıyorum ama. Her sesimi yükselttiğimde de "anne auuwww yaaap" demiyor mu, vicdan azabından sürünüyorum...

* Emzik ve bez bıraktırma işine hiç ama hiç girmek istemiyorum; çünkü, uğraşmak istemiyorum! Bu kadar da açık yüreklilikle itiraf ediyorum! Şimdilik bahanelerim kış olması ve vakti gelince Çınar'ın bana sinyal vereceğine inanmam. Bakalım, nereye kadar gidecek böyle?

* Başka türlü yemeğini yarıda keseceğini bildiğim/düşündüğüm için hala Calliou ile yemek yediriyorum. Hayır, çiğneme sorunu yok. Anladım ki, diş çıkarma/herhangi bir hastalık olmadığı sürece çiğneme konusunda sıkıntısı yok. TV-yemek tezi, bizde pek doğru çıkmadı. Tabii ki bu, sağlıklı bir şey yapıyorum anlamına gelmiyor, ama; benim için şu an önemli olan alması gereken besinlerin midesine gitmesi olduğu için, bu gidişatı bozmak istemiyorum. Bozmaktan korkuyorum!

* Salondaki ikili kanepede "sızıp kalmayı", hayatımdaki pek çok şeye tercih edebilirim bu ara! Gerçekten, pek çok şeye!

* Kreşe başladığından beri, "eğitici oyuncak/materyal" hevesim tamamen bitti. Çınar kendi kendine oynamaya başladığından beri de neredeyse birlikte hiç oynamıyoruz. Kitap okuyoruz. Dışarı çıkıp geziyoruz. Konuşuyoruz ve ona hikayeler anlatıyorum. Ne yalan söyleyeyim, çok işime geliyor. Hilal Hanım da, veli toplantısında "böylesi güzel zaten; isterse o sizi oyununa davet eder" deyince iyice saldım. Bazen "çok mu boş bırakıyorum acaba?" diye düşünmekten kendimi alamıyorum ama...

* Her ne kadar son zamanlarda Çınar'la ilgili "taktığım" şeyler azamış olsa da, kendimi hala, biraz yalnız hissediyorum. Nedense hala, ailemden hiçkimse beni anlamıyor ya da herkes anlıyor ve dalga geçiyor gibi geliyor.

* Sabahları uyandığında, yelek giydirmeyi hemen hemen her zaman unutuyorum :) Kendim giyerim ama... zaten üstü açık yattığı için bir şey fark etmeyeceğini düşünmem de ayrı bir rezillik.

* Hala, çocukcağızın yanında "zaten Çınar .... yapmaz/sevmez/yemez" gibi gereksiz cümleler kurabiliyorum. Hadi diğer itiraflarım neyse de, bundan kesinlikle vazgeçmem lazım! Şenay'cım bana ayar vermişti aslında, ondan beridir daha bir dikkat etmeye çalışıyorum ama, henüz tam anlamıyla başarıya ulaşamadım!

İşte benim itirafnamem. İsteyen herkes benden sobelenebilir! Sanırım, aklıma geldikçe güncelleyeceğim burayı. Okuyup okuyup yapmayayım diye...

Uzaktan Gelenler

Tanışalı çok olmadı kendisiyle, çok olmadı sayılır ya da, ama benim çok sevdiğim arkadaşlarımdan biri oluverdi Melike. Hani insanın frekansı birden tutar ya. Öyle bir şey işte! Babamın doğum yeri olmasıyla bir ilgisi var mıdır bilmiyorum; ama, İzmir ve insanları beni feci çekiyor kendilerine...

Geçen bana, Çınar için İngilizce Calliou CD'si göndereceğini söylemişti. Paketten yalnızca Calliou değil, duyulara şenlik bir sürü şey de çıktı! Sabunlar beni, incir lokumu ve kuru üzüm de Çınar'ı mest etti.


Calliou CD'leri ise anne ve baba olarak bizi! Koyduk DVD çalara CD'yi, bekledik Çınar'ın tepkisini... (bu arada, İngilizcesini açmayı beceremediğimiz için Almancalar'ı izlettik). Ve gül gül bir hal olduk; çünkü Çınar, Almanca Callioular'ı da en az Türkçeler'ini izlediği kadar ilgiyle ve hatta yorum yaparak izledi. Yani, ya bu çocuk bizim bilmediğimiz bir biçimde Almanca öğrendi bir yerden; ya da, Türkçeler'ini de pek anlamıyor :))

Gerçekten, acaba çocuklar bu çizgi filmleri nasıl izliyorlar, çok merak ettim. Kendimi düşünmeye çalıştım. Çok eskiye gidemedim tabii; ama, ben 11, kardeşim de 6 yaşındayken babamın görevi nedeniyle bir yaz tatilini Londra'da geçirmiştik. Haliyle, seyrettiğimiz bütün çizgi filmler İngilizceydi, ve biz gözümüzü kırpmadan izlerdik. Hadi ben İngilizce az çok anlıyordum; ama, kardeşim de izlerdi. Hem de hiç sıkılmadan. Ve hatta, 3 ayın sonunda, bazı şeyleri anlayabildiğini de keşfetmiştim!

Peki, 2,5 yaşındaki bir çocuk da izleye izleye aşina olabilir mi? Melike, kesinlikle yararı olacağını söylüyor. Ben hiçbir zaman, yabancı dil konusunda çok azimli bir anne olamadım, ama; şu Calliou yemek yedirmek dışında da bir işe yararsa fena olmaz hani...

Siz ne dersiniz?

10 Şubat 2011 Perşembe

Kahvaltı Üzerine Çeşitlemeler

Nedendir, niyedir bilinmez, sanki anne-çocuk dünyasında en sıkıntı duyulan öğün kahvaltı gibi... Ya yumurta yemez çocuklar, ya peynir sevmezler; ya süt içmezler, ya zeytinden nefret ederler. Ve "temel kahvaltı gıdası" saydığımız şeyleri nasıl yapsak da yedirsek diye biz anneler (ve tamam, bazı babalar da) uğraşır dururuz.

Çınar'ın belli bir kahvaltı gıdasına karşı bir antipatisi olmamakla birlikte, büyüdükçe "her gün aynı tip kahvaltıdan" bıkmaya başladı. Neyse ki büyüdükçe ve yiyebileceği şeyler çoğaldıkça oldu bu. Geçenlerde annemle konuşurken farkettim ki, kahvaltı adına pek çok alternatifimiz olmuş. Size de fikir versin diye, buraya yazayım dedim.

1- Haşlanmış yumurtalı kahvaltı: Haşlanmış yumurta (ama kayısı kıvamında sever arkadaş), peynir (yüreğimde yaradır, hala yalnızca labne yemek istiyor), domates (tabii ki zeytinyağlı ve kekikli/naneli/reyhanlı), süt (sütün tadını sevmediği için içine pekmezli bisküviden koyuyorum -önce robottan çekerek)

2- Omletli kahvaltı: Hellimli (illa ki!) omlet, domates, süt

3- Beşiktaşlı ekmekli kahvaltı: UNO'nun Büyümek diye bir ekmeği var, nefis! Çınar deliriyor tadına... onun yarısının üstüne zeytin ezmesi, yarısının üstüne de eritme peynir sürüyorum; al sana Beşiktaşlı ekmek! Yanında tabii ki domates ve sütle!

4- Tostlu kahvaltı: Kaşarlı tost, domates, süt

5- Bıldırcın yumurtalı kahvaltı: Haşlanmış yumurta yerine, haftada bir bıldırcın yumurtası. Minik yumurta, değişiklik iyidir :) Yine peynir, domates ve süt ile...

Bal/reçel pek yedirmiyorum ama şu ekmeğin üstüne tereyağ/bal/kaymak belki seveceği bir çeşit olabilir. Krep, bir kere yapmıştım, pek sevmemişti; ama denenebilir. Bir ara, Anneyazar'dan tarifini aldığım "menemenvari"yi yapardık, bayılırdı. Eski günlere dönülebilir...

Ve umarım, hepsi size birer fikir olabilir!

Afiyet olsun!

14 Şubat ve Aiace

Biz karı-koca 14 Şubat'a prim vermeyenlerdeniz. Tamam, sevgimizi sunarız ayrıca o gün herkese ve birbirimize, ama; hediye, vs... zinhar!

Ama, bu sene 14 Şubat bizim için gerçekten önemli. Çünkü, oğlumun kankası Aiace okkula dönüyor! Muhteşem bir hoşgeldin ve doğumgünü partisiyle...

Çok hastaydı Aiace, 1 aydan uzun zamandır. Griple başladı, ağırlaştı ve zatürreye çevirdi. 14 gün hastanede kaldı. Kanı değişti; ciğerlerine dolan suyu boşaltmak için cerrahi müdahale gerekti. Annesiyle mailleşirken, süreci anlattığında, oturdum ağladım... Ama o minik bir İtalyan gladyatör, yılmadı, iyileşti! Geçen haftadan beri evdeydi. Bugün Hilal Hanım'la konuşurken müjdeyi verdi: Pazartesi başlıyor okkula Aiace, ona kocaman bir hoşgeldin ve doğumgünü partisi yapacağız!

Okkulun girişinde, Çınarlar'ın sınıfının bir fotoğrafı var. Çınar her sabah o fotoğrafta Aiace'yi gösteriyor. Hilal Hanım "Çınar kadar Aiace'nin yokluğunun farkında olan başka çocuk yok" dedi. Olmaz tabii. Kankası onun, buradaki ilk arkadaşı. Ve şimdi, kaldıkları yerden devam edecekler.



Bu sene 14 Şubat'ta, Çınar'ı okula bırakırken Aiace'yi görünce kalbimde güller açacak, oğlumun da. Çok merak ediyorum ilk karşılaşmalarını. Kimbilir nasıl coşkulu olacak.

Ve gerçekten, ama gerçekten çocuklar hiç hasta olmasınlar diliyorum. Yakışmıyor hastalık çocuklara! Onlara azmak, coşmak, kudurmak, gülmek, kahkaha atmak yakışıyor...

Bir çocuğa duyulan sevgi -kendinizin olsun ya da olmasın- herşeyden farklı, herşeyden üstün. Ve bu sene 14 Şubat bizim için gerçekten önemli bir gün!

9 Şubat 2011 Çarşamba

Çocuk Büyüdükçe Dertler mi Büyür, Mutluluklar mı?

Hani herkesin dilindedir

Çocuk büyüdükçe dertleri de büyür.

Muhakkak bir doğruluk payı vardır; ama, bence biraz da bakış açısıyla ilgili.

Ben mesela, buna inanmayanlardım demeyeyim de, o açıdan bakmayanlardanım. Belki Çınar'ın kolay bir bebek olmamasından (*) kaynaklandı bu, belki de benim hep "bir sonraki adımı" merak etmemden, görmek istememden. Ama hep, "büyüdükçe" herşeyin daha eğlenceli olacağını düşündüm.

Deneyimim de yanılmadığımı gösteriyor. 1,5 yaşı 6 aya, 2 yaşı da 1,5 yaşa kesinlikle tercih ederim mesela. Büyüdükçe de geriye dönmek istemeyeceğimi düşünüyorum. Hmm, belki kazık kadar olunca? Canım, o yaş da ayrı güzel olur. Hem, 2., 3. çocuklar, bebekleri özeleyen ana-babalar için var, değil mi? (Haha :D)

Muhteşem 2'den midir bilmiyorum. Ama o kadar eğleniyoruz ki artık! Tam sevdiğim türden yarım yamalak bir konuşma, son derece bağımsız hareket edebilme becerisi, ama yine de "kugaaama aaal" diye anneye yapışıvermeler, abuk subuk bir ton şeye kahkahalarla gülebilme, hiç beklenmedik bir anda ortaya çıkan hafızaya atılmış eski sözler, şarkılar, kendi kendine oyun kurma/yaratma ve dakikalarca oynayabilme becerisi ve hatta "arkadaşlık/sohbet" edebilmek... ve tüm bunlara rağmen hala bebeksi bir yüz!

Bu akşam, Ahmet iş seyahatinde olduğu için Sebahat Annem aradı ve "tek başınıza idare edebilecek misiniz?" diye sordu. Niye edemeyelim ki? Ben oğlum neredeyse 2,5 yaşında bir abi artık! Akşam birlikte mantımızı yedik, sonra o biraz Calliou izlerken ben ortalığı toparlayıp yarının yemeğini yaptım. Çınar oyuncaklarıyla oynarken, ben gazetemi okudum. Sonra biraz birlikte kitap okuduk ve oğlum uyudu. Ben de bunları yazıyorum işte...

Tabii ki her zaman herşey sütliman olmuyor. Sıkça itirazlar, öfke nöbetleri, ağlamalar, "aaayıy"lar havada uçuşuyor. Dün gece mesela Ahmet'e "galiba cinnet geçireceğim" dediğimi çok net hatırlıyorum :) Ama uyumlu olduğumuZda herşey muhteşem gidiyor/oluyor. Bu güzel anlar, o kötü anların izlerini, tıpkı sahildeki dalgaların kumdaki izleri sildiği gibi siliyor; hiçbir şey kalmıyor... Hiçbir şey! Kahkahalardan başka...

Çocuk büyüdükçe fiziksel yorgunluk azalırken, zihinsel yorgunluk artıyor. Şimdiye kadar bu düzen bana iyi geldi. Biliyorum ki ilkokula başlayınca ya da bluğ çağında bu yazdıklarımı okursam "ne kadar naifmişim diyeceğim...

Olsun, diyeyim. Ben "sağlıkla büyüdüğü" her anın tadını çıkarmaya kararlıyım! Yapmamaya başladığım zaman da, dönüp bu yazıya bakacağım...

1 Şubat 2011 Salı

Karlı Bir Gün

Hiç bir çocuk, dışarıda kar yağarken pencere önünde böyle "miyavlamayı" haketmez!



Evet, ben bunun bilincinde bir anneyim :) Ve bu pazar, dışarıda böyle nefis, lapa lapa yağan bir kar varken, biz de oğlumla evde oturmadık tabii ki! Attık kendimizi dışarı...



Önce yarım saatten fazla bir süre karda yürüyüş yaptık. Ayaklarımızın altında kırt kurt ezilen karları dinledik (sabah epey erken bir saatte çıktığımız için ortalık da çok sessizdi)... Sonra da parka gittik. Ben parkta yalnızca koşarız sanıyordum ama, Çınar'ın aklına daha iyi bir fikir geldi: kaydıraktan kaymak! Daha önce denememiş olanlara şiddetle öneririz, üstü karla dolu kaydıraktan jet hızıyla kaymak çooook eğlenceli!!! Yalnız, kaydırağın tepesindeyken çocuğunuzun ayağı kayabilir, ona dikkat etmek gerekiyormuş :)




Parkta biraz daha oynadıktan sonra evimize döndük; sıcacık bir banyo ve uyku...

İşte güzel bir pazar günü bu!